Sandık odası kokar İstanbul’un tarihi evleri. Her köşesinde bir anının saklandığı, insanı yıllar yıllar öncesine alıp götüren bu evlerde; sokaklarında çocukların oynadığı, “vakti kerahet” gelince konu komşunun sokağa masaları kurduğu yılların anıları süzülüp gelir kapı aralığından. Bir ışık gölge oyunudur bu. Camdan vuran her ışık demeti, bir anının gölgesi olup duvara vurur Sarnıç Otel’de. Ve gece, bu anıların gülümseyişleri arasında dingin bir uykuyla sabaha taşınır. 150 yıllık bir Rum evini anılarıyla birlikte yaşatıyor Sarnıç Hotel. 150 yılın hatıralarına yeni konuklarının hatıralarını ekliyor. Eski, yeniyle harmanlanıyor. Sarnıç Meyhane dostlukların lezzet durağıysa, Sarnıç Otel de, dostların, tarihin anıları arasında konakladığı huzur mekânıdır.
Eski İstanbul’da evlerin oturma odaları ailenin “saadet mekanı” olarak düşünülmüştü. Aile akşam
yemeğinde hoş sohbet bir yemek yemiş ve ardından kahve faslına geçilmiştir. Duvardaki gaz
lambalarının ışık gölge oyunları, toprak renginin dinginliğinde aile saadetinin bir parçası olmuştur. Bu
saadet odasında içilen kahvelerin tadı mı? Tarifi mümkün mü?
İncele
Sultanahmet Camii’nin o meşhur çinilerinden süzülüp gelmiş bir renktir Turkuaz. İnsanın ruh hali ne
olursa olsun; huzur, dinginlik ve sessizlik çağrışımı yapar. Eski İstanbul evlerinde, evin genç
bireylerinin düş ve düşüncelerle baş başa kaldığı odadır turkuaz oda. Sessiz, hülyalı ve deniz esintili.
İncele
Erguvanlar şehriydi İstanbul bir vakitler. Mayıs geldiğinde, her sokak, her bahçe erguvanlarla
donanırdı. Baharın geldiğini erguvanlarla anlardı İstanbul. İnsan sesleri karışırdı baharın renklerine,
seslerine, kokularına. Erguvan oda bu anıların arasından süzülüp geldi. Bahçedeki şadırvanın sesi,
salkım söğüdün gölgesindeki tatlı serinlik, gün batımında bahçeye yayılan akşam kahvesinin kokusu.
İncele
Pastel renklerle gelir sonbahar bu şehre. Yağmurlar, usul usul ıslatır bahçeleri. Renkler yağmur kokusuna karışır. Şehre, hazan mevsiminin uysallığı hakim olur. Dingin, hülyalı… Sokaklarda, akşam rüzgarlarının fısıltısı duyulur. Sokak lambalarının ışıkları ıslak sokaklarda denize doğru akar.
İncele
Böyle değildi eskiden kış mevsimi, diye anlatır eskiler. Beyaza bürünürdü şehir. Poyraz
ısırırdı yanaklarımızı. Annemizin ördüğü kaşkollarımıza sarınıp eve koşarken bilirdik ki,
evin sıcaklığı, akşamın sıcak saadeti sarıp sarmalayacak bizi. Sokak lambasının ışığında
savrulan karları seyrederek dalardık uykuya. Bizimle beraber uyurdu şehir.
İncele
Bir şölen, bir şenliktir bu şehir. Eskiden de böyleydi. İnsanın insanla buluştuğu,
paylaşmanın tadına vardığı... Dost sofralarında kahkaha olup coşan, insan
tutkunudur bu şehir. Ve her şenlik, huzurlu bir geceyle koşar sabaha. Dingin
uykularda, güzel düşler içinde.
İncele
Mevsimlere özgü rüzgarları vardır bu şehrin. Lodosu başka poyrazı başkadır. Ama bir sabah
rüzgarı vardır ki, ilkbaharın o çiçek kokan sabahlarında, insanı taptaze yapan bir serinlikte
eser. Ne mayhoş bir tattır bedende bıraktığı. Boşuna mı demiş şair Fuzuli:
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı
İncele
Eskileri dinlemiş olanlar bilir, evlerde gülabdan bulunurdu. Evlerde hep bahar tadı bahar neşesi duyulsun diye, gül suyu ile doldurulurdu o ince boyunlu gülabdanlar. Kapıdan girenlerin ellerine evvela gül suyu dökülürdü. Bahçelerdeki bahar, gülabdanlardan damla damla akardı gül kokusu olarak evlere.
İncele
Hangi kış sonsuza kadar sürmüş ki... Ayaz ama güneşli bir mart sabahı, komşu bahçede baharın ilk çiçekleri boy gösterirdi. Gökyüzü alabildiğine mavi, erguvanlar alabildiğine bahar olup yağardı bu şehre.
İncele
Türk müziğinde bir makamdır ferahfeza. Ferahlık veren bir makam. Bu
şehre ne de çok yakışır ferahfeza makamı. İçinde huzur, içinde sevgi,
içinde aşk, içinde insan güzelliği; bahar kokularının hepsi, denizin serinliği
ve rüzgarların okşayışı vardır.
İncele
Eski İstanbul’da evlerin oturma odaları ailenin “saadet mekanı” olarak düşünülmüştü. Aile akşam
yemeğinde hoş sohbet bir yemek yemiş ve ardından kahve faslına geçilmiştir. Duvardaki gaz
lambalarının ışık gölge oyunları, toprak renginin dinginliğinde aile saadetinin bir parçası olmuştur. Bu
saadet odasında içilen kahvelerin tadı mı? Tarifi mümkün mü?
İncele
Sultanahmet Camii’nin o meşhur çinilerinden süzülüp gelmiş bir renktir Turkuaz. İnsanın ruh hali ne
olursa olsun; huzur, dinginlik ve sessizlik çağrışımı yapar. Eski İstanbul evlerinde, evin genç
bireylerinin düş ve düşüncelerle baş başa kaldığı odadır turkuaz oda. Sessiz, hülyalı ve deniz esintili.
İncele
Erguvanlar şehriydi İstanbul bir vakitler. Mayıs geldiğinde, her sokak, her bahçe erguvanlarla
donanırdı. Baharın geldiğini erguvanlarla anlardı İstanbul. İnsan sesleri karışırdı baharın renklerine,
seslerine, kokularına. Erguvan oda bu anıların arasından süzülüp geldi. Bahçedeki şadırvanın sesi,
salkım söğüdün gölgesindeki tatlı serinlik, gün batımında bahçeye yayılan akşam kahvesinin kokusu.
İncele
Pastel renklerle gelir sonbahar bu şehre. Yağmurlar, usul usul ıslatır bahçeleri. Renkler yağmur kokusuna karışır. Şehre, hazan mevsiminin uysallığı hakim olur. Dingin, hülyalı… Sokaklarda, akşam rüzgarlarının fısıltısı duyulur. Sokak lambalarının ışıkları ıslak sokaklarda denize doğru akar.
İncele
Böyle değildi eskiden kış mevsimi, diye anlatır eskiler. Beyaza bürünürdü şehir. Poyraz
ısırırdı yanaklarımızı. Annemizin ördüğü kaşkollarımıza sarınıp eve koşarken bilirdik ki,
evin sıcaklığı, akşamın sıcak saadeti sarıp sarmalayacak bizi. Sokak lambasının ışığında
savrulan karları seyrederek dalardık uykuya. Bizimle beraber uyurdu şehir.
İncele
Bir şölen, bir şenliktir bu şehir. Eskiden de böyleydi. İnsanın insanla buluştuğu,
paylaşmanın tadına vardığı... Dost sofralarında kahkaha olup coşan, insan
tutkunudur bu şehir. Ve her şenlik, huzurlu bir geceyle koşar sabaha. Dingin
uykularda, güzel düşler içinde.
İncele
Mevsimlere özgü rüzgarları vardır bu şehrin. Lodosu başka poyrazı başkadır. Ama bir sabah
rüzgarı vardır ki, ilkbaharın o çiçek kokan sabahlarında, insanı taptaze yapan bir serinlikte
eser. Ne mayhoş bir tattır bedende bıraktığı. Boşuna mı demiş şair Fuzuli:
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı
İncele
Eskileri dinlemiş olanlar bilir, evlerde gülabdan bulunurdu. Evlerde hep bahar tadı bahar neşesi duyulsun diye, gül suyu ile doldurulurdu o ince boyunlu gülabdanlar. Kapıdan girenlerin ellerine evvela gül suyu dökülürdü. Bahçelerdeki bahar, gülabdanlardan damla damla akardı gül kokusu olarak evlere.
İncele
Hangi kış sonsuza kadar sürmüş ki... Ayaz ama güneşli bir mart sabahı, komşu bahçede baharın ilk çiçekleri boy gösterirdi. Gökyüzü alabildiğine mavi, erguvanlar alabildiğine bahar olup yağardı bu şehre.
İncele
Türk müziğinde bir makamdır ferahfeza. Ferahlık veren bir makam. Bu
şehre ne de çok yakışır ferahfeza makamı. İçinde huzur, içinde sevgi,
içinde aşk, içinde insan güzelliği; bahar kokularının hepsi, denizin serinliği
ve rüzgarların okşayışı vardır.
İncele